Arama
En son konular
En iyi yollayıcılar
Nalan | ||||
SRKNX | ||||
ZFR | ||||
XxLeylaxX | ||||
_G@MSeeMM_ | ||||
JeanPaul | ||||
sessiz_fırtına_61 | ||||
asilzade61 | ||||
gurkanarguz | ||||
Levent |
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
Hava Durumu
Haberler
Tuba Ünsal (COSMOPOLITAN)
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Tuba Ünsal (COSMOPOLITAN)
Kendini Dinlemek İstiyor
Tuba Ünsal
Yazan:Ece Bildiren
Bir anda başını alıp Los Angeles'a gitmesini "Sadece biraz durmak istedim" diye açıklayan güzel oyuncu orada geçirdiği günleri unutamamış. Hatta asıl gidişini önümüzdeki yaz aylarında yapmaya karar vermiş bile. Bir yandan tıbbi adı FMF olan Akdeniz Ateşi hastalığıyla mücadele eden Ünsal'la, sakinleştirmek ve sadeleştirmek istediği hayatını konuştuk.
Güzel oyuncu, röportajı yaptığımız günün sabahında boğucu öksürüklerle uyanmış. Çekimler ve röportaj sırasında da sabahtan kalma öksürük onu rahatsız etmeye devam etti. Şanslıyız ki rahatsızlığı çok şiddetlenmedi, çünkü zaman zaman söz verdiği halde katılamadığı çekimler olabiliyormuş. En çok üzüldüğü şey ise onu tanımayanların hastalığı ile ilgili sıkıntılarını bir çeşit kapris zannetmeleriymiş. Açıkçası biz de Ünsal'ın sabah 10:00'daki çekime biraz geç kalmasını fazla üzerinde düşünmeden gelmeyeceğine yormuştuk. Ama içten gülümsemesi ve halsizliğine rağmen çekime kendini canla başla vermeye çalışması, durumun sandığımız gibi olmadığını zaten hemen hissettirdi. Rahat ve özgür olmak onun için çok önemli ama bunu hayata geçirme şekli kapris değil. Ayrıca çoğu kişinin, ince sesi ve yavaş konuşmasından dolayı onu şımarık bulduğunu duymuştum. Hepimizin içindeki küçük kız çocuğu ne kadar şımarıksa Tuba Ünsal da en fazla o kadar şımarık. Herkesle arkadaş, herkesle hemen sohbete başlayabilir, meraklı... Kalemle çizilmiş gibi duran hatları ve minicik suratıyla çok şeker, çok güzel.
Nasılsınız? Sizi hasta hasta yorduk galiba.
Yok yok, iyiyim bugün.
Nasıl gidiyor tedaviniz, atlatıyor musunuz?
İyi gidiyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde devam edecek kontrollerim. Bir randevum daha var. O da bittikten sonra artık hastane filan görmek istemiyorum uzun bir süre.
Ne kadar sürecek tedaviniz?
Öğrendiğim kadarıyla bu hastalık maalesef kalıcı. Tedaviler sadece hastalığın ilerlemesini engellemek için yapılıyor. Çünkü organlara zarar vermeye başlıyormuş ilerleyen safhalarda. Benim böbreklerimi etkilemeye başlamıştı.
Çoğumuz ilk kez sizinle duyduk Akdeniz Ateşi hastalığınıâÂ�¦
Evet. Vücudunda benimkilerle benzer belirtiler gören birçok arkadaşım 'Aa belki benim hastalığım da Tuba'nınkindendir' diye düşünerek benim doktoruma gittiler. Yani aslında benim böyle bir hastalığa yakalanmam birçok insanın bilinçlenmesini sağlamış oldu.
Hasta olduğunu öğrenen insanlar ya hastalıklarını kabul etmek istemezler, ya da okuya okuya hastalığın uzmanı kesilirler. Siz hangisi oldunuz?
İlk testlerin sonucunu bekleme aşamasında internetten epey araştırdım. Tabii yine de insan kendine konduramıyor. Grip değil bu çünkü. Ve daha sonra "ignore etme" süreci başlıyor. Hatta doktorum uzman bir romatologdan benim için randevu almıştı. Gittim, kapıda bekledim bekledim, ondan sonra çıktımâÂ�¦ Giremedim. Kaçmak istedim artık bu psikolojiden.
Kaçabildiniz mi gerçekten?
Kaçmaya çalışıyorum. Her şeyin tedavisinin beynimde olduğunu düşünürüm. O akşam bir film galası vardı ve gitmeyi çok istiyordum. Evde otursaydım ağrılarımı daha şiddetli hissedecektim. Makyajımı yaptım, giyindim. Omzum hafiften sızlıyordu ama önemsemedim. Galaya gittim, gidiş o gidiş, galadan sonraki partiye bile kaldım. Hastalık psikolojisinden çıkmak lazım, yoksa iyileşemezsiniz.
Alternatif tıbba da inanıyorsunuz demek ki...
Evet. Bilinçaltı üzerine çalışan bir adamla görüşmüştüm bir hafta önce. Bana bir teknik gösterdi. Kendi kendinize uygulayabileceğiniz bir şey. Bu sabah çekime gelmek için uyandığımda öksürmekten nefes alamıyordum. O tekniği denedim. Öksürüklerim seyreldi, sonra uyuyakalmışım. Kalktığımda çok daha iyiydim.
Nasıl bir teknik bu?
İkişer santimlik 300 tane meleğin, pespembe ferahlatıcı bir ışıkla vücudunuza girdiğini hayal ediyorsunuz. O melekler sizi rahatsız eden bölgeyi yavaş yavaş iyileştiriyorlar. Sonra Mikail'in elinin kalbinize doğru yaklaştığını ve bal kıvamında bir enerji verdiğini düşünüyorsunuz. Ve o enerji bütün vücudunuza akıp, sizi iyileştiriyor. Belki saçma gelebilir ama ben inandım ve işe yaradı!
Hastalığınız sırasında sanat camiasından destek görememek sizi hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle kimlerden yakınlık beklemiştiniz?
Bunu söylememin sebebi yaşadığım bir olaydı; ilk hastalandığımda çok ağır bir havale geçirerek hastaneye kaldırıldım. Böbreklerimi kaybetmek üzereymişim. O akşam bir sanatçının programına katılacaktım. Hastanede olduğumu ve gelecek durumda olmadığımı kendisine bir türlü anlatamadık. Sonunda doktorum telefonu aldı ve "Hanımefendi ne diyorsunuz? Hastam kesinlikle gelemez." dedi. O sanatçının doktoruma verdiği cevabı duydum; "Öyle mi? Tamam tamam kapat telefonu, biz ne yapacağımızı biliriz!" dedi. 'Vay be' dedim kendi kendime. 'Bu nasıl bir sektör böyle?' Düşünsenize biz bir ürünüz ve sadece kullanılabildiğimiz sürece varız.
Hiç mi arayıp soranınız olmadı hastanedeyken?
Olmaz olur mu? Hastanede yattığım süre içinde beni arayan, daha önce 'Merhaba' bile demediğim gazeteciler oldu. Ama zaten haber yayıldıkça aramadıkları için üzüldüğüm çoğu kişi arayıp hatırımı sordu, yanımda oldular.
Hayatınızda kısıtlama getirdiğiniz şeyler oldu mu? Daha az alkol, sükunet ya da daha erken uyumak gibi?
Maalesef ne yaparsam yapayım engelleyemeyeceğim bir hastalık bu, çünkü genetik. Sadece daha sakin bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Ama öyle karışık bir şehirde yaşıyoruz ve o kadar karışık bir sektörün içindeyiz ki bunu ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum.
Amerika'da kaldığınız dört ay sizin için bir mola olmuştur...
Evet, o kadar yorulduğum bir dönemdi ki hiçbir şey yapmamak üzere gitmiştim. Aklımda sadece üç hafta kalmak vardı. Fakat orada başka bir beni keşfettim ve o benden çok hoşlandım. Sanki buraya dönersem değişirmişim hissine kapılıp gelmek istemedim. Basit bir hayat yaşıyordum. Bütün gün kumsalda yürüyordum, yemek hazırlıyordum, çamaşır, bulaşık yıkıyordum. Ayrıca İspanyolca ve İngilizce'mi geliştirmek için eğitimler de aldım.
Başkanlık seçimlerini izlediniz mi?
Takip edemedim ama Los Angeles'dayken yoğun bir şekilde yaşadım o ortamı. Herkesin üzerinde Obama tişörtleri, her yerde posterler, tanıtımlarâÂ�¦ Asıl enteresan olan gönüllü destekleyicilerinin çokluğuydu. Bir gün San Francisco'da yolda yürürken Obama'yla ilgili anket yapan ve bilgi veren gençler vardı. Beni de durdurdular. Ben de Amerikan vatandaşı olmadığımı, oy veremeyeceğimi söyledim. 'Olsun, ben yine de size Obama'yı anlatmak isterim.' dedi. Çok şaşırdım. Bu gerçekten bir gönül bağı. Amerika'da herkes fikrini özgürce dile getiriyor.
Peki siz mesleğinizi Amerika'da yapmak için kendinize şans veriyor musunuz? Bir gün Oscar'ları izlerken Tuba Ünsal'ı elinde ödülü, Akademi'ye teşekkür ederken görebilir miyiz?
Çok güzel bir portre çizdiniz. Keşke! Kendime de buradaki bütün oyuncu arkadaşlarıma da şans veriyorum çünkü oradakiler bizden çok da üstün insanlar değiller. Bir çoğunu canlı olarak gördüğünüz zaman 'Aa bizim Nurgül Yeşilçay bundan çok daha güzel!' diyorsunuz.
Kimi gördünüz yakından?
Scarlett Johansson'u gördüm. Erkeklerin hayallerini yıkmak istemiyorum ama nasıl desemâÂ�¦ Tam kelimesini bulamıyorum. Çok "dilberal" galiba! Tabii ki her şey güzellik değil ama ülkemizin şartlarında bu işi yapanlar orada hayli hayli yaparlar. 48 saat hiç uyumadan film çekmek nerede, dört saat sonra 'Aa kızın yüzü düştü hemen ara verelim' deyip sanatçıları motive etmek nerede...
Hiç oradaki bir set ambiyansına tanık oldunuz mu?
Evet küçük bir deneyimim oldu. Alejandro Chomski'nin Beautiful Life diye bir filminde rol aldım. Çok çok küçük bir roldü ama oradaki set ortamını görmek açısından çok yararlı oldu. Gördüm ki bizim oradakilerden hiçbir eksiğimiz yok, imkansızlıklar dışında.
Orada tanıştığınız insanları Türk olduğunuza inandırmak zor oldu mu?
Evet! 'Türkiye'nin modern yüzüsün' demişti bir Amerikalı bana. Çok hoşuma gitti. 'Gerçekten Türk müsün? Ne kadar modernsin.' dedikleri zaman hemen milliyetçi duygularınız kabarıyor. 'Evet, biz Müslüman dünyasının modern yüzüyüz' diye anlatmaya başlıyordum. Amerikan televizyonlarında İstanbul diye Ortaköy filan değil, Eyüp'te yaşayan kara çarşaflılar gösteriliyor. İnsanların gözünde de böyle bir Türkiye portresi canlanıyor haliyle. O yüzden nereli olduğum sorulduğunda gurur duyuyordum açıklama yapmaktan.
DEVAMI COSMOPOLITAN'IN ARALIK SAYISINDA.
Tuba Ünsal
Yazan:Ece Bildiren
Bir anda başını alıp Los Angeles'a gitmesini "Sadece biraz durmak istedim" diye açıklayan güzel oyuncu orada geçirdiği günleri unutamamış. Hatta asıl gidişini önümüzdeki yaz aylarında yapmaya karar vermiş bile. Bir yandan tıbbi adı FMF olan Akdeniz Ateşi hastalığıyla mücadele eden Ünsal'la, sakinleştirmek ve sadeleştirmek istediği hayatını konuştuk.
Güzel oyuncu, röportajı yaptığımız günün sabahında boğucu öksürüklerle uyanmış. Çekimler ve röportaj sırasında da sabahtan kalma öksürük onu rahatsız etmeye devam etti. Şanslıyız ki rahatsızlığı çok şiddetlenmedi, çünkü zaman zaman söz verdiği halde katılamadığı çekimler olabiliyormuş. En çok üzüldüğü şey ise onu tanımayanların hastalığı ile ilgili sıkıntılarını bir çeşit kapris zannetmeleriymiş. Açıkçası biz de Ünsal'ın sabah 10:00'daki çekime biraz geç kalmasını fazla üzerinde düşünmeden gelmeyeceğine yormuştuk. Ama içten gülümsemesi ve halsizliğine rağmen çekime kendini canla başla vermeye çalışması, durumun sandığımız gibi olmadığını zaten hemen hissettirdi. Rahat ve özgür olmak onun için çok önemli ama bunu hayata geçirme şekli kapris değil. Ayrıca çoğu kişinin, ince sesi ve yavaş konuşmasından dolayı onu şımarık bulduğunu duymuştum. Hepimizin içindeki küçük kız çocuğu ne kadar şımarıksa Tuba Ünsal da en fazla o kadar şımarık. Herkesle arkadaş, herkesle hemen sohbete başlayabilir, meraklı... Kalemle çizilmiş gibi duran hatları ve minicik suratıyla çok şeker, çok güzel.
Nasılsınız? Sizi hasta hasta yorduk galiba.
Yok yok, iyiyim bugün.
Nasıl gidiyor tedaviniz, atlatıyor musunuz?
İyi gidiyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde devam edecek kontrollerim. Bir randevum daha var. O da bittikten sonra artık hastane filan görmek istemiyorum uzun bir süre.
Ne kadar sürecek tedaviniz?
Öğrendiğim kadarıyla bu hastalık maalesef kalıcı. Tedaviler sadece hastalığın ilerlemesini engellemek için yapılıyor. Çünkü organlara zarar vermeye başlıyormuş ilerleyen safhalarda. Benim böbreklerimi etkilemeye başlamıştı.
Çoğumuz ilk kez sizinle duyduk Akdeniz Ateşi hastalığınıâÂ�¦
Evet. Vücudunda benimkilerle benzer belirtiler gören birçok arkadaşım 'Aa belki benim hastalığım da Tuba'nınkindendir' diye düşünerek benim doktoruma gittiler. Yani aslında benim böyle bir hastalığa yakalanmam birçok insanın bilinçlenmesini sağlamış oldu.
Hasta olduğunu öğrenen insanlar ya hastalıklarını kabul etmek istemezler, ya da okuya okuya hastalığın uzmanı kesilirler. Siz hangisi oldunuz?
İlk testlerin sonucunu bekleme aşamasında internetten epey araştırdım. Tabii yine de insan kendine konduramıyor. Grip değil bu çünkü. Ve daha sonra "ignore etme" süreci başlıyor. Hatta doktorum uzman bir romatologdan benim için randevu almıştı. Gittim, kapıda bekledim bekledim, ondan sonra çıktımâÂ�¦ Giremedim. Kaçmak istedim artık bu psikolojiden.
Kaçabildiniz mi gerçekten?
Kaçmaya çalışıyorum. Her şeyin tedavisinin beynimde olduğunu düşünürüm. O akşam bir film galası vardı ve gitmeyi çok istiyordum. Evde otursaydım ağrılarımı daha şiddetli hissedecektim. Makyajımı yaptım, giyindim. Omzum hafiften sızlıyordu ama önemsemedim. Galaya gittim, gidiş o gidiş, galadan sonraki partiye bile kaldım. Hastalık psikolojisinden çıkmak lazım, yoksa iyileşemezsiniz.
Alternatif tıbba da inanıyorsunuz demek ki...
Evet. Bilinçaltı üzerine çalışan bir adamla görüşmüştüm bir hafta önce. Bana bir teknik gösterdi. Kendi kendinize uygulayabileceğiniz bir şey. Bu sabah çekime gelmek için uyandığımda öksürmekten nefes alamıyordum. O tekniği denedim. Öksürüklerim seyreldi, sonra uyuyakalmışım. Kalktığımda çok daha iyiydim.
Nasıl bir teknik bu?
İkişer santimlik 300 tane meleğin, pespembe ferahlatıcı bir ışıkla vücudunuza girdiğini hayal ediyorsunuz. O melekler sizi rahatsız eden bölgeyi yavaş yavaş iyileştiriyorlar. Sonra Mikail'in elinin kalbinize doğru yaklaştığını ve bal kıvamında bir enerji verdiğini düşünüyorsunuz. Ve o enerji bütün vücudunuza akıp, sizi iyileştiriyor. Belki saçma gelebilir ama ben inandım ve işe yaradı!
Hastalığınız sırasında sanat camiasından destek görememek sizi hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle kimlerden yakınlık beklemiştiniz?
Bunu söylememin sebebi yaşadığım bir olaydı; ilk hastalandığımda çok ağır bir havale geçirerek hastaneye kaldırıldım. Böbreklerimi kaybetmek üzereymişim. O akşam bir sanatçının programına katılacaktım. Hastanede olduğumu ve gelecek durumda olmadığımı kendisine bir türlü anlatamadık. Sonunda doktorum telefonu aldı ve "Hanımefendi ne diyorsunuz? Hastam kesinlikle gelemez." dedi. O sanatçının doktoruma verdiği cevabı duydum; "Öyle mi? Tamam tamam kapat telefonu, biz ne yapacağımızı biliriz!" dedi. 'Vay be' dedim kendi kendime. 'Bu nasıl bir sektör böyle?' Düşünsenize biz bir ürünüz ve sadece kullanılabildiğimiz sürece varız.
Hiç mi arayıp soranınız olmadı hastanedeyken?
Olmaz olur mu? Hastanede yattığım süre içinde beni arayan, daha önce 'Merhaba' bile demediğim gazeteciler oldu. Ama zaten haber yayıldıkça aramadıkları için üzüldüğüm çoğu kişi arayıp hatırımı sordu, yanımda oldular.
Hayatınızda kısıtlama getirdiğiniz şeyler oldu mu? Daha az alkol, sükunet ya da daha erken uyumak gibi?
Maalesef ne yaparsam yapayım engelleyemeyeceğim bir hastalık bu, çünkü genetik. Sadece daha sakin bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Ama öyle karışık bir şehirde yaşıyoruz ve o kadar karışık bir sektörün içindeyiz ki bunu ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum.
Amerika'da kaldığınız dört ay sizin için bir mola olmuştur...
Evet, o kadar yorulduğum bir dönemdi ki hiçbir şey yapmamak üzere gitmiştim. Aklımda sadece üç hafta kalmak vardı. Fakat orada başka bir beni keşfettim ve o benden çok hoşlandım. Sanki buraya dönersem değişirmişim hissine kapılıp gelmek istemedim. Basit bir hayat yaşıyordum. Bütün gün kumsalda yürüyordum, yemek hazırlıyordum, çamaşır, bulaşık yıkıyordum. Ayrıca İspanyolca ve İngilizce'mi geliştirmek için eğitimler de aldım.
Başkanlık seçimlerini izlediniz mi?
Takip edemedim ama Los Angeles'dayken yoğun bir şekilde yaşadım o ortamı. Herkesin üzerinde Obama tişörtleri, her yerde posterler, tanıtımlarâÂ�¦ Asıl enteresan olan gönüllü destekleyicilerinin çokluğuydu. Bir gün San Francisco'da yolda yürürken Obama'yla ilgili anket yapan ve bilgi veren gençler vardı. Beni de durdurdular. Ben de Amerikan vatandaşı olmadığımı, oy veremeyeceğimi söyledim. 'Olsun, ben yine de size Obama'yı anlatmak isterim.' dedi. Çok şaşırdım. Bu gerçekten bir gönül bağı. Amerika'da herkes fikrini özgürce dile getiriyor.
Peki siz mesleğinizi Amerika'da yapmak için kendinize şans veriyor musunuz? Bir gün Oscar'ları izlerken Tuba Ünsal'ı elinde ödülü, Akademi'ye teşekkür ederken görebilir miyiz?
Çok güzel bir portre çizdiniz. Keşke! Kendime de buradaki bütün oyuncu arkadaşlarıma da şans veriyorum çünkü oradakiler bizden çok da üstün insanlar değiller. Bir çoğunu canlı olarak gördüğünüz zaman 'Aa bizim Nurgül Yeşilçay bundan çok daha güzel!' diyorsunuz.
Kimi gördünüz yakından?
Scarlett Johansson'u gördüm. Erkeklerin hayallerini yıkmak istemiyorum ama nasıl desemâÂ�¦ Tam kelimesini bulamıyorum. Çok "dilberal" galiba! Tabii ki her şey güzellik değil ama ülkemizin şartlarında bu işi yapanlar orada hayli hayli yaparlar. 48 saat hiç uyumadan film çekmek nerede, dört saat sonra 'Aa kızın yüzü düştü hemen ara verelim' deyip sanatçıları motive etmek nerede...
Hiç oradaki bir set ambiyansına tanık oldunuz mu?
Evet küçük bir deneyimim oldu. Alejandro Chomski'nin Beautiful Life diye bir filminde rol aldım. Çok çok küçük bir roldü ama oradaki set ortamını görmek açısından çok yararlı oldu. Gördüm ki bizim oradakilerden hiçbir eksiğimiz yok, imkansızlıklar dışında.
Orada tanıştığınız insanları Türk olduğunuza inandırmak zor oldu mu?
Evet! 'Türkiye'nin modern yüzüsün' demişti bir Amerikalı bana. Çok hoşuma gitti. 'Gerçekten Türk müsün? Ne kadar modernsin.' dedikleri zaman hemen milliyetçi duygularınız kabarıyor. 'Evet, biz Müslüman dünyasının modern yüzüyüz' diye anlatmaya başlıyordum. Amerikan televizyonlarında İstanbul diye Ortaköy filan değil, Eyüp'te yaşayan kara çarşaflılar gösteriliyor. İnsanların gözünde de böyle bir Türkiye portresi canlanıyor haliyle. O yüzden nereli olduğum sorulduğunda gurur duyuyordum açıklama yapmaktan.
DEVAMI COSMOPOLITAN'IN ARALIK SAYISINDA.
Geri: Tuba Ünsal (COSMOPOLITAN)
bu kizda ne yere bakan yürek yakan haa... önce esiyle yalin yüzünden ayrildi.. bir aralar mustafa sandalla beraberdi... sonra murat han la yakalandi... ben yoruldum kizi takip ederken haha allah bi enerji vermis masallah
XxLeylaxX- Süper Moderatör
- Mesaj Sayısı : 241
Yaş : 34
Nerden : Ask Masalindan Kactim :D
Kayıt tarihi : 22/10/08
Geri: Tuba Ünsal (COSMOPOLITAN)
ya bencede biraz kedini birsey saniyor sanki.. yok oyuncuymus hep yüksek ücret alirmis... kizim daha yeni bu istesin.. nerden bu hava... seni toza bulayip adini piyasadan silecek okadar yetenekli kisiler varki
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
C.tesi Ağus. 20, 2011 1:19 am tarafından wolfbz
» SPEED MAGAZIN
Çarş. Ara. 30, 2009 4:18 pm tarafından Nalan
» 2010 Eurovision Temsilcimiz : Murat Boz
Çarş. Ara. 30, 2009 4:16 pm tarafından Nalan
» Prison Break
Perş. Ekim 08, 2009 12:16 pm tarafından Nalan
» Bu Kalp Seni Unuturmu? (SHOW TV)
Perş. Ekim 08, 2009 12:12 pm tarafından Nalan
» EZEL ( SHOWTV)
Perş. Ekim 08, 2009 12:10 pm tarafından Nalan
» Farkli Anlamlar
Perş. Ekim 08, 2009 11:46 am tarafından Nalan
» Bu Yaz NeLeR YapiYOrsunuz???
Paz Eyl. 06, 2009 4:42 pm tarafından Nalan
» Beni Bastan Yarat
Cuma Tem. 17, 2009 8:14 pm tarafından Nalan